30 Kasım 2008

Amerika yıllarının en iyi filmleri - Yeniler

Benzeri ve çok daha kısıtlı bir listeyi ta, ilk blog yazmaya başladığımda şurada yapmıştım. Sonrasında hep aklımdaydı, güncellemek. O yıllar -en azından yıl olarak bitsinler diye bekledim-.
Öncelikle yeni ve eski diye ayırdım. İki grubu karşılaştırmak çok doğru değil bence. Seyredilen, oynamaya değer bulunan eski filmler klasikleşmiş, bir tür elemelerden bugüne kalmış filmler oluyor. Yenileri ise o sırada sen keşfediyorsun. Birçoğu zamana yeniliyor, ama diğer yandan bugünü daha iyi yakılıyor. Yeni derken de son 2 yıl filan değil yeniden kastım. 90'lara yeni dedim, öncesine eski. O zamandan bu yana pek değil ama 80'lerden bu yana sinema bayağı değişti.

İster istemez sıraya da dizmiş oldum. Ama daha geçerli olan şey, gruplar. Grup içi biraz yer değiştirmeler olabilir. Ve yine sadece sinemada seyredilenler:

eksi grubu: resmen kötü, beğenmedim, eğlenmedim:
- Şikago: Rob Marshall, '02. Hem de en iyi film oscarlı
- Time: kim ki duk, '06.
- Un Ami Parfait: Francis Girod, '06. Hafıza kaybı ve suç araştırması hikayesi biraz daha iyi işlense hoş bir film olabilirdi.
Bu grup küçük oldu. Pek kötü filme gitmiyorum sanırım.
Arada başka birçok film de var, vasat veya iyice ama liste çok uzamasın diye onları bıraktım.



Üs: İyiler. Aralarından sıralamaya alacaklarımı seçmek zor oldu. Bazılarının en azından ismini anayım: Michael Caine'li Quiet American, bol psikanalizli İspanyol komedisi Inconscientes, bilinen Cache, History of Violence, Diving Bell & The Butterfly, iki belgesel: Fransız ilköğretiminden Etre et Avoir ve Kalkütta'dan Born in Brothels, garip Çek komedisi Bored in Brno, garip bir aksiyon In Bruges, ve çok değişik bir İtalyan: L'Ora di Religione (My Mother's Smile).

32- Nowhere in Africa: Caroline Link, '01. Alman, Out of Africa havası. Listedeki tek kadın yönetmen. Aynı zamanda listede iki filmi olan tek yönetmen.
31- Les Choristes (Koristler): Barratier, '04. Fransız okul filmleri iyidir.
29- Hable con Ella (Konuş Onunla): Almodovar, '02. Herkes kadar bayılmadım ama iyi öyküydü.
28- La Duchessa di Langeais: Jacques Rivette, '07. Çok durgun ve iyi bir anlatım. Bir de geçen ay aniden ölen Guillaume Depardieu çok babasına benziyordu burada.
27- Spider: Cronenberg, '02. Film çok iyi ama öykü boğucu.



Üst: En iyi değiller ama bazen öykü bu kadarına müsaade ediyor. Sophie Scholl örneğin, çok iyi anlatılmış bir öyküydü. Ama fazladan katmanları yoktu, onu bir adım daha atlatacak. Bazen de film çok iyi oluyor, ama içinde bir sevimsizlik barındırıyor. Örneğin, çok iyi olduğunu düşünüyorsunuz ama hikaye çok boğucu oluyor. Veya filmi çok beğeniyorsunuz ama bir yakınlık kuramıyorsunuz (sevemiyorsunuz), Ken Loach'un Sweet Sixteen'i veya Rumen filmi 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün gibi:

26- Eternal Sunshine: Michel Gondry, '04. Hoş ama biraz şişirilmiş belki.
25- 4 Months, 3 Weeks, 2 Days: Christian Mungiu, '07. Doğu blokundan iç karartıcı günlerin öyküsü.
24- Sweet Sixteen: Ken Loach, '02. Çok sağlam, çok sert. 400 Darbe gibi.
23- Vera Drake: Mike Leigh, '04. İki üstteki gibi kürtajın yasak olduğu bir dönem. Diğeri Romanya'da 80'lerse bu İng.'de 20'ler.
22- Beyond Silence: Caroline Link, '96. Çok sıcak bir öykü.
21- Hero: Zhang Yimou, '02. Ev arkadaşım Jet Li filmi oynuyor şurada, gidecek misin dedi. Hiç işim olmaz dedim. Gittikten sonra anladım, gözde yönetmenimin filminde Jet Li'nin oynadığını.
20- Forest of Gods: Puipa, '05. Toplama kampı öyküsü. Bildiklerimizden daha gerçek.
19- Sophie Scholl: Marc Rothemund, '05.
18- The Art of Crying: Peter Schonau Fog, '06. Daha önce adını duymadığınız bir filme gidiyorsunuz, pek filmini görmediğiniz bir ülkeden ve çok iyi birşey çıkıyor. İşin güzelliği burada.



Üstü: Lezzet-i Harikalar:
17- Le Consequenze dell'Amore (Aşkın Sonuçları): Paolo Sorrentino, '04. Sinemayı belki de en çok böyle filmler için seviyorum.
16- Die Falscher (The Counterfeiters): Stefan Ruzowitzky, '07. Müthiş. Hem öykü çok iyi hem bilinmeyen birşey anlatıyor hem eğlenceli.
15- Der Untertang (Downfall): Oliver Hirschbiegel, '04. Bir film için müthiş bir arkaplan.
14- Tony Takitani: Jun Ichikawa, '04. Bir Murakami öyküsü, duruluk.
13- Pan's Labyrinth: Guillermo del Toro, '06. Fantasticos.
12- Duvara Karşı: Fatih Akın, '04. Çarşı.
11- Elite Squad: Jose Padilha, '07. Aynı TanrıKent gibi Rio favella'ları, yine gerçek bir öykü, yine çok sert, yine çok iyi.
10- There Will Be Blood: Paul Thomas Anderson, '07. Kan Çıkacak diye çevrilmeliydi.
9- C.R.A.Z.Y.: Jean-Marc Vallee, '05. Şu.
8- Zatoichi: Takeshi Kitano, '03. Herkes Kill Bill derken bu Kitano filmi ondan 5 kat iyi ve içtendi.
7- Afterlife: Hirokazu Kore-Eda, '98. Büyüleyici bir fikir.



Üstün:
En iyiler:
6- Das Leben der Anderen (The Lives of Others): von Donnersmarck, '06. Sarsıcı derecede iyi.
5- Children of Men: Alfonso Cuaron, '06. Yakın dönem bilim kurgu. Çok sürükleyici ve etkileyici
4- Le Fabuleux Destin d'Amelie Poulain: Jean-Pierre Jeunet, '01. Kalbimizde bir yaradır Amelie. Onu içimize bastırmak ve yanaklarından öpmek isteriz. Önce sol, sonra sağ, sonra alın, sonra burun.
2-3: Happy Together: Wong Kar Wai, '97. Imagine me and you, I do. I think about you day and night. It's only right. To think about the girl you love. And hold her tight. So happy together. (bunu da steak&lobster, lobster&steak diye reklamda kullanmışlardı ya). Şarkıda nasıl bir coşku, nasıl hem aşk hem hüzün varsa filminde de var. Bu filmden uzun süre sakınmıştım Ankara'dayken. Belki de doğru vaktini beklemişim.
2-3: Barbarian Invasions: Denys Arcand, '03. Müthiş bir hikaye, müthiş yan hikayeler, her Denys Arcand filmindeki gibi çok iyi bir anlatım.
1- Cidade de Deus (TanrıKent): Fernando Meirelles, '02. Bu kadar heyecan verici bir film insan hayatında fazla olmaz. Çarpıldım.

Tüm resimlerin de alındığı filmden bir tango ile bitirelim. Astor Piazzola'nın bestesi.