07 Kasım 2011

Kurgu - Bilim: I.Başlangıç

Bir eseri bilim-kurgu yapan nedir? İlla gelecekte geçmesi mi (ya da gelecekte geçen her hikaye bilim-kurgu mudur)? Bir gelecek öngörüsü müdür yani bilim kurgunun özelliği? Farklı bir bugün hayal eden, örneğin, birşeyler değişmiş olsa bugünün -veya geçmişin- nasıl olabileceğini gösteren bir hikaye de bilim-kurgu değil midir?

O zaman da hafiften fanteziyle çarpışıyor bilim kurgu tanımı. Peki, bilim kurguyla fanteziyi ne ayırır? Mesela, Harry Pattır veya Pan's Labyrinth'e fantezi diyebiliriz, o kolay. Ama ya X-Files veya Fringe bilim kurgu mudur, fantezi midir? Sanırım yer yer ikisi de. Vikipedi "Science fiction is largely based on writing rationally about alternative possible worlds or futures. It is similar to, but differs from fantasy in that, within the context of the story, its imaginary elements are largely possible within scientifically established or scientifically postulated laws of nature (though some elements in a story might still be pure imaginative speculation)." demiş. Tabi, bir bilim kurguyu 'scientifically postulated laws'a uyuyor mu diye incelerseniz bir yere varamazsınız bence. Yani, biraz muğlak bir tanım ama bir fikir veriyor.


Bilim kurgu gayet geniş bir alt tür, bir en iyiler listesi yapmak da hiç kolay değil. Ayrıca, bilim kurgu filmleri ile ilgili bir özellik varsa başka bir alt türde bulunamayacak kadar çok önemli film üretmesi. Ben de listeledikçe bir post'ta bitirelemeyeceğini anladım. Bunlar görmediklerim:

- Invasion of The Body Snatchers (1956): Ben '78 versiyonunu izlemiştim. O bile cidden korkunçtu, asıl daha çok beğenilen bu ilk versiyon daha beter olmalı. 'Etrafta tanıdığımız insanlar, kendileri gibi değillerdir, hatta insan gibi değillerdir'. Korku ile bilim kurgunun en iyi buluşmalarından biri bu film. İlanı şöyle diyormuş: "Incredible! Invisible! Insatiable!"

- La Jetée (1962): Bir kısa film (26': ortaya yakın), ama yine de buraya almayı düşündüm. Çünkü gayet farklı ve çok da başarılı. Sadece fotoğraflardan oluşan bir anlatım. 3.Dünya Savaşı sonrası, bir adam, bir kadın, delilik, zaman yolculuğu (böyle cümleler yerine kelimelerle anlatım da aynı, film yerine fotoğraflarla anlatmak gibi). 12 Maymun'un ilham aldığı film.

- THX-1138 (1971): Star Wars'tan önce THX-1138 var-mış. George Lucas'ın bu önceki projesinde Coppola'nın da garantörlüğü var. Sonrasında çokça göreceğimiz faşizan bir yönetim tarafından yönetilen bir dünya ve o düzenden kaçmaya çalışan iki kişinin hikayesi.

- La Planète Sauvage - Vahşi Gezegen (1973): Fransa'dan, o dönemler -hatta belki hala- animasyonda çok güçlü olan Çeklerle ortak gerçekleştirilen bir film. Genel eleştiri, 'animasyon tekniği ilkel olabilir, ama hayalgücü inanılmaz' diyor.

- Sleeper (1973): Woody Allen. Onun ismini bilim kurgu filmleri arasında görmeyi beklemezdiniz sanırım. Ama diyelim ki Woody A.'da bildiğiniz Woody A.'dan daha fazlası var.
Bizzat kendisi ölümcül bir hastalıkla karşılaşır, ve belki ileride çözüm bulunur diye dondurulmasına karar verilir. Ve gelecekte, -tabi ki- baskıcı bir yönetimin hüküm sürdüğü dünyada gözlerini açar.

- The Man Who Fell To Earth (1976): Bu filmle ilgili hiçbir şey bilmiyor olabilirsiniz, ama o düşen David Bowie ise hemen iş değişir. Bowie için o tipiyle -bembeyaz ten, incecik vücut, sarı-kızıl saçlar- dünyalı değil diye bir haber çıksaydı pek şaşıran olmazdı sanırım. Yönetmen Nicolas Roeg de ilginç bir şahsiyet. 40 yıldır film yönetiyormuş, ondan önce de 23 yıl kameramanlık, görüntü yönetmenliği yapmış. Fahrenheit 451'in görüntü yönetmeni, Don't Look Now'ın yönetmeni.

- Star Trek - The Wrath of Kan (1982): Çocukluğumuz Uzay Yolu'larla geçmiştir. Filmlerini de TRT'de izlemişizdir kesin, ama pek de hatırlamıyorum. Üzücü olan, bu film tam bir hafta önce TV8'deydi ve izleyemedim (her Cumartesi oynatıyorlar). Çok fazla Star Trek filmi var (sanırım 11 tane, ekip de arada bir değişip duruyor, bir anlamda Bond'lar gibi, ya da sinemada ilerleyen bir dizi gibi). Ama bu film içlerinde açık ara en beğenileni -ama aynı zamanda tüm seriyi temsil ediyor-.
[Tanıdık yüzler var mı?]

- The Abyss (1989): Bir nükleer denizaltı bilinmeyen bir nedenle batmıştır. Durumu araştıran sivil bir grup dalgıç batıkta yabancı bir yaşam formuyla karşılaşır. Gerilimin suyun altında geçmesi etkiyi katlar. Bir James Cameron filmi deyince ne tür bir şey bulacağınızı canlandırabilirsiniz sanırım. İyi bir gişe filmi. Ben bu filmi, bir havuzda ortayan çıkan kozaların insanları gençleştirdiği, sonra o kozalardan uzaylıların çıktığı hafif komedi Cocoon'la karıştırırdım hep (garip ama isminden: kısa isim, tekrarlayan harfler). Ed Harris, Mary Elizabeth Mastrantonio (bu kadının onlarca filmini izlemişizdir, ama ismini bilen pek azdır, bilen de doğru yazamaz zaten).

- Gattaca (1997): Bu filmi oyuncularıyla hatırlayabilirsiniz: Ethan Hawke, Umaaaa, Jude Law. Genetiksel olarak yetersiz kabul edilen Hawke, uzay yolculuğuna katılmak için bir başkasının yerini alır (ve olaylar gelişir). Hem gerilim hem macera hem de romantizm. Bu kadar ismin arasında kimse yönetmene dikkat etmez, ama Andrew Niccol, Truman Show'un yazarı, Lord of War ve şu sıralar vizyondaki (Justin Timberlake filmi) In Time'ın yazarı ve yönetmeni.

- Serenity (2005): Yakın tarihli ve izleyen herkes beğendiyse de çok ünlenmemiş, sağlam bir aksiyon-macera-gizem-gerilim yükü olan bir bilim kurgu. Asiler, suçlular ve bir kaçak Serenity uzay gemisinde. Bu filmle ilgili kayda değer bir bilgi bulamayacağımı düşünürken gördüm, yönetmeni Buffy ve Angel serilerinin yönetmeniymiş ve bu film de zamanında çok beğenilmiş bir bilim kurgu-soap opera dizisinden (Firefly) uyarlanmış.

- Wall-E (2008): 'Bir çöp toplama robotu bir gezegende çöpler arasında işe yarar birşey var mıdır diye araştırırken aşkı bulur'. Bir bilim kurgu animasyon filmi de bundan daha romantik olamaz herhalde. Pixar'ın çektiği en iyi film deniyor kendisine. Ben de bir gün takdir edebilirim umarım.
-elele-

- Moon (2009): Ülkemizde pek dikkat çekmemiş, benim de atladığım bir film. Oysa çok yeni tarihli ve seyredenlerin büyük kısmı çok beğenmiş. Ay üssü ve 3 yıllık görevinin sonundaki bir astronot dönmek üzereyken bir yaşam formu ile karşılaşır. Gayet merak uyandırıcı. Sam Rockwell-Kevin Spacey (bu adam bu kadar filme nasıl yetişiyor?).

- District 9 (2009): Bir yaratık formu geleceğin baskıcı dünyasında (gelecek öngörüleri hep aynı) şehrin varoş-hapishane arası bir bölgesinde yaşamaya mahkum edilir. Bir fırsatını bulana dek. Gerilim ve şiddet had safhada.

- Avatar (2009): Evet, izlemedim, ayıp mı yani? Bir James Cameron filmi olması, fazlasıyla konuşulması tabi ki çok itti, ama yine de izlemek istemediğimden değil. Şu ilgi dalgası geçsin dedim, sonra da bence erken bitti gösterimi. Bilgisayar görüntülerini gerçek oyuncularla en iyi birleştiren filmlerden olmalı. Tüm zamanların Amerika'da da dünyada da en çok gelir getiren filmi (TR yıllık bütçesinin yüzde 0.5'i kadar) (enflasyona göre düzenlenmiş listede Amerika'da 14.lüğe düşüyor, dünyada böyle bir liste yapamamışlar tabi).