26 Kasım 2007

En Korku Filmleri

(Umumi arzu üzerine).

Unuttuğum neler var diye baktığım listelerden birinde şöyle diyordu biri (çevirerek): "Bir saniyede 24 resim gözümüzün önünde belirir. Hareketin sürekliliği beynimizde hareket algısı uyandırır. Ama bazı filmlerde resimler daha fazla kalır, zihnimizde bir süre döner, kabuslarımıza sızar".

Ölçü, 'en iyi', 'en beğendiğim' ve 'en korkutan'ın bir karması.
Önce Mansiyon Pansiyon:

Suspiria: Korku filmlerini sinemanın gerisinden ayıran bir taraf var bence. Çiğliği yakaladıkça başarılı oluyorlar. Bir öykü yerine gerçeklik hissi vermesi ile ilgili olabilir (Blair Witch Project'in de üzerine oynadığı bu değil miydi?).


İşte bu tür çiğ (diyelim creepy -böceklerin verdiği his-) sanatın ustası Dario Argento'yu unutmamak gerek. Asıl başyapıtı Profundo Rosso sanırım, ama ben sanırım onu seyretmedim. Onun yerine Suspiria'yı verelim. Yeterince korkunç. Ama D.Argento'nun hep olduğu gibi iyi olmadan önce kült.


28 Days Later: İngilizler iyi işler yapıyor. Bu filmin devamını isterdim gerçekten. Ama o başarısızmış anlaşılan.

The Innocents: Kim demiş çocuklar masum yaratıklar diye? Bu filmdeki yaşları küçük yaratıkların gaiple ilişkileri derin. Bakın, Poltergeist'ı hatırlamak bile istemiyorum (sanırım da hatırlamıyorum, o yüzden yok).

The Devil's Advocate: Biliyorum, korku filmi değildi. Ama ben korktum valla. Şeytan var, üstelik Al Pacino oynuyor onu, daha etkileyici olabilir mi?



Ve gerisayım:

5. The Others: Yakın zamanda o kadar korku filmi çekildi, tür siyah makyaj yapan kızların sayısıyla orantılı genişledi. Ama bunun dışında beğendiğim olmadı.

Others iyiydi, başarılıydı, korkutuyordu gerçekten, ama ben potansiyalini yeterince dolduramadığını düşündüm. (Seyretmediyseniz herşeyi berbat edicem bu cümlede, ona göre) Evdeki bakıcı, aşçı, bahçıvanın canlı olmadığını anlamaları ile kendilerinin de benzer kategoride olduklarını farketmeleri arasındaki süre çok kısa tutulmuştu. Onlardan kaçtıkları bölüm çok korkunçtu oysa, daha uzun olabilirdi. Sonra kocasının da onlardan olduğunu farketmesi, vs.
Bu arada burada bir müzede bir resim var, inanılmaz derecede filmi çağrıştırıyor, ve o da çok korkunç. Şudur.

4. Les Diaboliques (Şeytan Ruhlu Kadınlar): Ben korkudan çok gerilim (horror yerine thriller) derdim ama aradaki farkın azaldığı filmlerden bu. Ve o kadar güzel ki. Bir film ancak bu kadar iyi çekilebilir. Yönetmen? Lö sevgili Henry-Georges Clouzot. Kötü kadın (perdede boyu iki katına çıkan) Simone Signoret'i de unutmayalım.

3. Alien: Bununla ilgili birşey demeye gerek yok. Ama ne gerilimdi o be.

2. Omen/Omen II: 2.sini seyrettiğimde ilkokul beş, hazırlık gibi birşeydim. Valla, çocuklara bu denli korkunç filmler yasaklanmalı. Özellikle de soyut kavramlar üzerine olanlar.

1. Rosemary's Baby: Bende çok ilginç bir hikayesi de vardır filmin, şimdi anlatamayacağım. Ama aynı zamanda çok kasvetli, çok başarılı, çok korkunç. Polanski'nin birçok filmde yaratmaya çalıştığı yersiz yurtsuz, yabancı bir ortamda tek başına korku atmosferinin en iyi örneği. Üstelik korku filmi dediğin böyle bitmeli. Ya eşinin bu filmden sonra bir tarikat tarafından katledilmesi hikayesine ne demeli? Hepsi, tümüyle çok korkunç.

ekle: farkettim de ilk iki film tam aynı konu üzerine -çok ilginç. Ve bu yazının üzerine televizyonda Omen vardı bugün. işler gittikçe korkunçlaşıyor......

11 Kasım 2007

En Yazık Sahneler

Yalnız çok feci spoiler. Şımartıyor yani, ama çok fenasından.

- Casablanca: Nihai yazık sahne. Ingrid Bergman gitmek zorunda mıydı... Victor Laszlo da kimmiş canım...

- Remains of the Day: Ne Anthony Hopkins kendisi söyleyebilir, ne Emma Thompson onun o kadar yolu niye gelmiş olabileceğini anlar.

- Dr. Jivago: Omar Sharif, otobüste giderken görür Julie Christie'yi. Atlar hemen ama bulamaz kalabalıkta. Gerçi bence Geraldine Chaplin'in değerini bilememesiydi asıl yazık olan.

- Enduring Love: Filmin en başı. Adam niye daha önce bırakmadı ki balonu? Diğerleri bırakmıştı, sepete tırmanabileceğini düşünmüyordu herhalde. Herhalde sadece çocuğu öyle bırakamadı sepette.

- Commitments: Wilson Pickett geldi konsere, ama geç geldi. Biraz daha çalsaydınız, o da azcık önce gelseydi canım. Bu, gruba maloldu be.

- Heat: Sen sevdiğin kızı bul, onu senle gelmeye ikna et, parayı kaldırmışsın, kaçıyorsun işte. Dur ve son bir intikam almaya kalk. Buna cinayet denir, Bob (de Niro).

- Sonlar:
Bonnie & Clyde.
Roma, Açık Şehir.
In The Mood for Love.
Falling in Love (de Niro, Streep)
Ah, Dancer in the Dark'ı hiç hatırlatmayın. von Trier öldürüyor beni.

- Untouchables: Jimmy Malone'un (Connery) kaybını kim kabul edebilir?

- Riff Raff: Doğru ilişki, yanlış olan uyuşturucu.


Tabi ki bu tam bir liste değil. Bunu yapması ne mümkün. Sadece aklıma gelenler, konu hoşuma gittiğinden.